Bir yanım çılgın nar ağacı, bir yanım buz sarayı.. Sense orada!
Dışımız günlük güneşlik..
İçimiz eylül, ekim sonbahar..
Hissettirmeye başladı değil mi?
Soğuk havanın dokunuşları..
Derler ya bu aylara..
Hüznün, aşkın, diriliş ya da duruşların mevsimi diye.
Oysa…
Zaman zaman tam tersi olur..
Öfkenin, korkunun, soykırımların ayı oluverir!
Kime neye göre bu?
Ben burada..
Can baba’mın dediği gibi…
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı…
Sense orada…
Bir yanın ateş, öfke, ince hesaplar…
Bir yanın gözyaşı, kan, acı….
Kalbim bazen inanın allak bullak….
Can kırıkları, cam gibi canımı acıtıyor…
İnsan üzülmeye bile korkuyor artık.
Belki de içimi bu sonbaharda yaşanan onca şey farklı harmanladı..
Gözüm ara ara ekranlarda…
Bakmak görmek istemediğim…
İnsanlığın öldüğü o ortadoğu bataklığında…
Özümse kendi özlerimle gerçeğimde…
Bazen düşünürüm..
İnsan nasıl hisseder onca şeyi uzaktayken bile..
O akan ilmek ilmek feryatları..
Duyduğunda…
Daha da sıkı sarılmak istiyorsun canlarına…
Bazen her dakikanın, salisenin, hayatın anlamını, nefes almanın kutsallığını…
İşte böyle sınanarak veriyoruz….
Adı savaş olan o canavarın…
Annelerinden kopardıkları yavruları, o annelerin ciğerimi yakan feryatlarını duyduğumda…
Tüm dünya insanlığı adına utandım çok şeyden…
Ve bir kez, bir kez, bir kez daha sarıldım canlarıma…
Varken yokluk yaşamanın ötesinde…
Daha çok sahip çıkalım birbirimize…
Sahip çıkalım yan yana duralım…
En iyi o anneler, babalar bilir evlatlarının acısını…
Bir anne olarak savaşı, şiddeti, her türlü terörü şiddetle protesto ediyorum…
İnsan hayatını ucuzlatan, tüm ucuz bakış açılarına öfkeyle kapatıyorum kapımı…
Çünkü..Çocukların çocuk olmaya bile vakti yokken..
Dünya yalancı, insanlık aciz..
İçimiz eylül, ekim sonbahar..
Hissettirmeye başladı değil mi?
Soğuk havanın dokunuşları..
Derler ya bu aylara..
Hüznün, aşkın, diriliş ya da duruşların mevsimi diye.
Oysa…
Zaman zaman tam tersi olur..
Öfkenin, korkunun, soykırımların ayı oluverir!
Kime neye göre bu?
Ben burada..
Can baba’mın dediği gibi…
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı…
Sense orada…
Bir yanın ateş, öfke, ince hesaplar…
Bir yanın gözyaşı, kan, acı….
Kalbim bazen inanın allak bullak….
Can kırıkları, cam gibi canımı acıtıyor…
İnsan üzülmeye bile korkuyor artık.
Belki de içimi bu sonbaharda yaşanan onca şey farklı harmanladı..
Gözüm ara ara ekranlarda…
Bakmak görmek istemediğim…
İnsanlığın öldüğü o ortadoğu bataklığında…
Özümse kendi özlerimle gerçeğimde…
Bazen düşünürüm..
İnsan nasıl hisseder onca şeyi uzaktayken bile..
O akan ilmek ilmek feryatları..
Duyduğunda…
Daha da sıkı sarılmak istiyorsun canlarına…
Bazen her dakikanın, salisenin, hayatın anlamını, nefes almanın kutsallığını…
İşte böyle sınanarak veriyoruz….
Adı savaş olan o canavarın…
Annelerinden kopardıkları yavruları, o annelerin ciğerimi yakan feryatlarını duyduğumda…
Tüm dünya insanlığı adına utandım çok şeyden…
Ve bir kez, bir kez, bir kez daha sarıldım canlarıma…
Varken yokluk yaşamanın ötesinde…
Daha çok sahip çıkalım birbirimize…
Sahip çıkalım yan yana duralım…
En iyi o anneler, babalar bilir evlatlarının acısını…
Bir anne olarak savaşı, şiddeti, her türlü terörü şiddetle protesto ediyorum…
İnsan hayatını ucuzlatan, tüm ucuz bakış açılarına öfkeyle kapatıyorum kapımı…
Çünkü..Çocukların çocuk olmaya bile vakti yokken..
Dünya yalancı, insanlık aciz..
Selda Ertürk
Uluslararası Hipnoterapi Eğitmeni-Uzmanı
Almanya
Uluslararası Hipnoterapi Eğitmeni-Uzmanı
Almanya