Ahhhh SCHUBERT ahhhhh!
Bir kaç kitap oku.
Bir kaç konser..
Bir kaç satır karala..
Birkaç özlü söz ezberle…
Sonra daya gitsin.
Bir dostum ağzına sakız etmişti…
“insanımın kaynağı” der dururdu…
Kaynakla, kaymak arasında ki farkı ironik bir örnekle aktarmıştı.
Ünlü bir sanayicimiz, ne yapsam da prestij kazansam, diye düşünmüş taşınmış…
Ve sonunda sanata destek ayağına bir klasik müzik orkestrası kuruvermiş…
“Hem vergiden düşeriz hem de şanımız yürür” mantığıyla gerekeni yapmış.
Derken provalar tamamlanmış ve ilk konser günü gelmiş.
Orkestra Schubert’in “bitmemiş senfonisi’ni “ çalacakmış…
“Amannn, şimdi kapı gıcırtısı çekilir mi ?” diyen sanayicimiz, kendi yerine konsere verimlilik uzmanı danışmanını göndermiş.
Ertesi gün, verimlilik uzmanından bir değerlendirme raporu almış. Rapor aynen şöyleymiş…
“ Sayın Yönetim Kurulu Başkanımız…
Dört obuacı, konserin önemli bölümünde boş oturmuşlardır.
Bunların sayısı azaltılmalı ve diğerlerinin konsere daha çok katkısı sağlanmalıdır.
On iki kemancı aynı anda aynı harekete yapmakta, aynı notaları seslendirmektedir. Burada da personel tasarrufu yapılmalıdır.
Özellikle onaltılık notaların çalınması gereksizdir. Çünkü izleyiciler sekizlik notalarla onaltılık notalar arasındaki farkı anlamamaktadır. Dolayısıyla, sekizlik notalarla eser icra edilmeli, yüksek ücretli keman ustaları yerine stajyerler kullanılarak masraf düşürülmelidir.
Yaylı sazlarla işlenen pasajların nefesli sazlarla yapılan aynen tekrarı önlenebilir. Böylece iki saatlik konser 20 dakikaya iner. Eğer Schubert bütün bunları dikkate almış olsaydı “bitmemiş senfoni” bitmiş olurdu…”
Ne uzman ama değil mi?
Basmamış tabi Schubert’in kafası ki bitmemiş bu senfoni..
Aslında alın buduru nereye çekerseniz çekin…
Düşünecek misin?
Gülecek misin?
Hayata ucuz bakanların, bir ucuz örneği..
İçinden, ‘al o kemanla viyolonselin birbirine karışan seslerini bir dilek tut’ diyesiniz geliyor da..
Hatta madem karıştırdın o zekanla…
Arşe’yi de al çifte dilek tut.
Ne mi arşe? Keman yayı….
İnanın hiç kötü niyetli değilim..
Ruh işte yine salladı bel altına…
Ne yapsın absürt bakış açılarına uyuz oluyor.
Vizyonsuz, misyonsuz yapılarla bütünleştikçe ortaya devasa bir kimliksizlik çıkıyor..
Ama buna göz yumanda yine insan..
Yarın plan yaparken, şu Schubert’in “bitmemiş senfonisini” anlayıp kafalara dank etsek iyi olur!
Selda Ertürk
Uluslararası Hipnoterapi Eğitmeni-Uzmanı
Almanya