ZEYTİN, ağacı, TANELERİ ve zaman!
Ne dedim ki ben az önce?
Ne anlattım sana..?
Bir tutturduk “zaman, zaman” diye…
Var mıydı ki kendine hayrı?
Boş ver gitsin…
Ama mesele o klisenin papazı değil ki!
İşte hayır ve bayır arasında ki ayrım burada başlıyor,,,
Elde ki iğne için lazım olansa…
O terzinin parmağında ki dikiş yüzüğüne hep ihtiyaç olacak!
Neden takar onu..?
Korumak için parmağını..
Korunmak için acılardan..
Çözüm mü?
O an için belki….
Zeytin Ağacı’nı izlerken bunu hissettim sadece…
Çözüm olamayınca kendine…
Çözüm olabilirken onca dizilimle insanlara….
Bir gün çıka geliyor insanın karşısına dizemedikleri…
İçimize attıklarımız..
Ötelediklerimiz…
Bir yerde canımız acıdığında sığındıklarımız…
Sığındığımızı sandıklarımız arasında savrulduklarımızla mutlaka yüzleşiriz…
Keşke hayat şu ipad’e aklımdakilerini karaladığım gibi…
Dokunabilmeyle…
Dile gelse, çözülebilse akabilse…
Oysa akıttıklarımız içimizde ne kadar birikirse o kadar büyüyor…
Yaşadığımız onca iletişimde…
Paylaşımda…
Bedende, ruhta her yere bizimle geliyor…
Taktığımızda o dikiş yüzüğüne ekleriz acıları…
Hissetmeyiz…
Ama koruyucu sandığımızı çıkardığımızda…
Al sana dibine kadar acı…
İstediğin yerden hemde..
Batır batır dur..
İster sen, ister başkaları…
Her yerinde o darbelerle savrulur dururuz…
Zeytin veren ağacın dibinde durdukça bırakın üzerinize düşsün o meyveleri, taneleri…
Zamanla olgunlaşan o taneler…
Dokunsunlar teninize..
Hissedin, izin verin kendinize…
Çıkarın bedeninizde ki koruma yüzüklerini…
Yeniden dikin, örün bedeninizde ki elbesenizi..
Acısın bazen ama yeter ki yüzleşin…
Yoksa hep taşıyacaksınız ömür boyu çözemediklerinizi..
Sarmalın içinde kalırsınız…
Kalmayın…
Dizin sıra sıra incileri..
Zamanın kıymetini bilin…
Selda Ertürk
Uluslararası Hipnoz Eğitmeni-Uzmanı
Almanya